“İnsanlar, canlarıyla, mallarıyla ağır imtihanlardan geçirilmeden, sadece: 'İman ettik' demeleriyle bırakılacaklarını mı sandılar?” (Ankebût Suresi,2)
Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah Celle Şanühü’ya aittir, Salat ve Selam en güzel şekilde Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimizedir (s.a.v)
İyi Günler Güzel Ülkemin Güzel İnsanları
Her dönemin hastalığı, dine en büyük zulüm olan Onu hakkıyla tanımamak ve hayata geçirememek olmuştur. Tüm Müslüman âlemi büyük bir imtihandan geçiyor. Nerede kan, gözyaşı, acı varsa Müslüman coğrafyasında. Zillet çukuruna düşmüş çırpındıkça batan Müslümanlar. Ağızlarda aynı soru “ Neden? Müslümanlar bu durumda, hak din olan İslamiyet’i yaşadığını sanan bu insanlar, batıl olduğunu iddia ettikleri dinin mensuplarından geride ve onlardan güçsüz”
Sorunun cevabını 1407 yıl önce Efendimiz (s.a.v) Hıra dağında bulunduğu sırada Allah Celle Şanühü, Cebrail (a.s) vasıtasıyla Efendimize (s.a.v) peygamberlik görevini verdiği o ilk vahiyde aramalıyız,
Mealen: “Yaratan Rabbinin adıyla oku.” (Alak Suresi, 1)
Lugatlı Tefsiri Meali: “Her şeyi emsalsiz güzellikte yaratan Rabbinin, insan, toplum, tabiat ve yaratıcı ilişkilerine meşruiyet getiren, düzen içeren kitabını, Kur’an’ı, Rabbinin adı, izni ve yardımıyla oku, düşün, duyur!” (Alak Suresi, 1)
(Arapça Allah Celle Şanühü’nün Yusuf Suresi ve Zuhruf suresinde mealen; “Doğrusu biz; onu akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur'an olarak indirdik.” Şeklindeki ayetlerde ifade sadece Araplara anlayasınız diye sizin dilinizde indirdik demek değil buradaki SIR Arapçanın çok çeşitli ve rengarenk olan anlam bütünlüğünü ifade etmektir öğleki 1 kaç kelime ile onlarca anlam ve mana çıkarılabilecek müstesna bir dil olması Arapçayı bu konuda farklı kılmaktadır konun kavranması için örnek verecek olursak; (نيدِ) Din kelimesi “deyn” kökünden gelir ve Üstünlük, egemenlik, itaat, zorlamak, itaatkâr olarak kendini bir güce teslim etmek, borçlanmak. Birinin emrine girmek, onun emrine amade olmak, onun hâkimiyet ve otoritesi altında boyun eğmeyi kabul etmek. Şeriat, kanun, yol, millet, âdet, taklit. Hesaba çekmek, ceza veya mükâfat vermek vs. olarak yaklaşık 32 farklı anlam içermektedir. Fatiha suresinde Din Günü; Ahiret, ceza, yani amellerin karşılığını verme günü, Ali İmran suresinde Din; Allah katında, Allah’tan gelen, tek ilâhî din, şeriat, düzen, medenî kurallar, Kafirun suresinde Din; Yol, Sorumluluk, ceza ve mükâfat anlamında karşımıza çıkmaktadır.)
Ümmet Alemlerin Rabbi olan Allah'ın, Efendimiz (s.a.v) nezdinde tüm Müslümanlara verdiği bu emri tam manasıyla kavradığı sürece hak ve hakkaniyeti korumuş ilim, bilim ve bunların getirdiği güç ile dünyaya hâkim olabilmişlerdi. Ne zaman bu emir dışına çıkıp okumayı bıraktılar ya da yollarından çıkartılıp bıraktırıldılar ilimi, bilimi ve gücü kaybedip zillet çukuruna düştüler.
Allah Celle Şanühü’yu, Efendimizi (s.a.v), Kitabımız olan Kur’an’ı Kerimi anlama noktasında ketum davranan, öğrenme çabasına düşmeyen hakkı değil batılı tercih eden ümmet, önce sonbaharda dalından düşen yapraklar gibi savruldu ardından birbirine düşman olup dertleriyle dertlenmeyip bir birini garip bıraktılar. Dinini hakkıyla bilmeyen bu zümre kendi üzerinde oynan her oyunu görmekten aciz bir şekilde yazboz tahtasına dönüştü. Sahte şeyhler, din adamları hakkı kaynağından öğrenmede artık problemli olan bu zillet ehline istedikleri gibi bir din öğretti. Bu öğretilen din hayata aksedip yaşantının merkezine yerleşince artık bu zillet ehlinin dini bizzat yaşadığı hayat halini aldı, benimsendi ve özümsendi. Sinema, dizi, gazete, dergi ve sosyal medya ile bu iyice köklendirildi. Tüm hayasızlıklar hayatın bir parçası gibi özendirilerek anlatıldı, aileler çocuklarını geçim derdi veya mal, mülk hırsı ile ihmal ettiler. Tüm yalanlar gerçek, gerçeklerde yalan gibi gösterildi. Ağızda Müslüman ama yaşayışta tam aksi davranan riyakâr bireyler içi boş olan din ve kültürden uzak bir toplum oluşturdular. Allah’ın emrine muhalefet edenler Allah’ın lütfunu göremeyince küfrün diliyle kuşanıp ortalıkta ahkâm kesmeye başladılar. Dine en hayâsız fikirleriyle saldırdılar.
Hristiyan, Yahudi, putperest, ateist ve deistler güçlü, varlıklı da Müslümanlar fakir, hor ve güçsüz lafı ortalıkta hızla dolaşmaya başladı Kur’an’ı okumak, ona uymak ve anlatmak ile emredilmişken ondan bihaber gezen bu zillet ehli cahilliğin sureti ile gaflet içinde olduğu unutup pervasızlaşmaya başladı. Eğer dinimizi bilmezsek birbirimize sahip çıkmazsak hangi son ile karışılacağımızı nelere muhatap olacağımızı Allah Celle Şanühü bakın ne de güzel anlatmış;
Mealen; “Kâfirler birbirlerinin yandaşları, koruyucularıdırlar. Eğer aranızda bu sıkı dayanışmayı gerçekleştirmezseniz, yeryüzünde fitne ve büyük bir kargaşa çıkar.” (Enfal suresi, 73)
Lugatlı Tefsiri olarak Meali: “Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, kâfirler, aslında birbirlerinin dostu, müttefikidirler, birbirlerinin haklarını menfaatlerini korurlar. Eğer siz de, öyle ittifaklar yapmaz, haklarınızı ve menfaatlerinizi koruyacak teşkilât ve otoriteye sahip olmaz, kamu görevlerini icrada Müslümanlara yetki vermezseniz, ülkede, yeryüzünde temel hak ve özgürlükler tecavüze maruz kalır, baskı, zulüm ve işkence doğar, büyük bir kargaşa ve dengesizlik baş gösterir.” (Enfal suresi, 73) Kaynak:Türkçe Meal: Ömer Nasuhi Bilmen ve Diyanet Meali, Lugatlı Tefsirli Mealler: Ahmet Tekin
Şimdi Irak, Suriye, Mısır, Afganistan, Arakan ve nice İslam beldesi kan, gözyaşı ve yıkım ile beraber anılıyor. Cahillik, vahşet ve terör ile ilişkilendiriliyor. Hâlbuki İslam dini hakkı, hakkaniyeti kollayan, başkasının malını, ırzını ve canını başkasına haram kılan tüm inanlarını kardeş addeden, sevgi, paylaşma ve bir olma dini değil miydi? Birileri bu güzellikleri algı yoluyla yıkma işini üstlenmiş ve zillet ehli bu gaflete su taşımış ve halen taşımaktadırlar.
Medeniyeti ve bilimi Müslümanlardan öğrenen birbirini bir hiç uğruna kesen barbar batıyı övüp onları yere göğe sığdıramayan zillet ehli “neden böyle olduk?” sorusuna yanıtı aynaya bakarak öğrenebilirler. Gaflet uykusundan uyanmayacaklar ve kendi doğrularının gerçek olduğunu savunacaklardır. “Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de, belâlarla, felâketlerle ağır imtihanlardan geçirdik. Elbette Allah imanlarında samimi olanların kimler olduğunu bilecek; yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır.” (Ankebut Suresi, 3)
Osmanlı diye konuya başladığımızda birilerinin beyinlerine işlediği Osmanlı figürü ile yalanla, dolanla saldırıya geçen zillet ehli, unutma ki tarih ne kadar yalan yazarsa yazsın gerçek her zaman siz görmek istemesinizde ortada dimdik durmaktadır..Osmanlı gittiğinden beri Müslümanlar kimsesiz, gariban ve yetim olarak yaşıyorlar. Bu gün atalarına küfreden densizler peki, siz ne yapıyorsunuz? ağzınız müslümanım derken gönlünüz ve fiiliniz ne ile meşgul?. bunca yaşananlar sizi hiçmi rahatsız etmiyor. Madem çok zeki ve akıllısınız hadi çıkın meydana bulun problemlerin sebebini çözün ümmetin sıkıntısını görelim sizin ciddiyetinizi. Yok sizin sadece dilinizde. Ümmetin derdiyle dertlenmek değil gayeniz Dini hayatınıza uydurmak.
Ey Rahman ve Rahim olan Mülkün tek sahibi El-Ehad, El-Hayy, El- Kayyum olan rabbim, dinimi, milletimi vatanımı ve tüm ümmeti Muhammediyeyi El-Muheymin isminin hürmetine koru kolla ve muhafaza et, Es-Selam isminin hürmetine selamete çıkar, ıslah et hidayete eriştir. Kafir toplulukları ve iş birlikçileri her türlü tuzağı kuruyor ama tuzak kuranların en hayırlısı sensin, El-Hafıd isminin hürmetine onları alçalt her iki cihanda zillete uğrat, Bizleri onlara karşı zafer kazananlardan eyle, senin rızana uygun davranan kullarından eyle, bizlere senin yolunda şehadeti nasip et, bizleri Firdevs cennetlerine koy az ibadete ve iyiliğe çok mükafat veren Eş-Şekur olan Allahım. AMİN…
Her zaman Araştıran, Sorgulayan ve kendisine verilenle yetinmeyen olarak kalın.