*Vefat eden iki güzel insana dair...
***
"Bir değirmendir dünya" diyor ya rahmetli Cahit Zarifoğlu, hakikaten öyle. Hiç durmadan çalışan, çalıştıkça insan ömrünü öğüten bir değirmen. Bugünlerde biraz hızlı çalışıyor sanki. Her gün nice insanları yolcu ediyoruz dar-ı bekaya.
Çocukluğumun iki önemli karakteri, Ramazan Kurt ve Mehmet Kanat iki gün arayla vefat ettiler. Sadece üzülmedim, şok oldum. Ölüm bu kadar yakındı demek ha!
Doksanlı yılların fakir ama güler yüzlü insanlarının yaşadığı Pirgarip köyünde Ramazan Abi, okumanın ve başarının simgesi idi benim için. Mehmet ise azmin ve mücadelenin.
İlkokuldan sonra okumak, pek kimsenin hayal edebildiği şeyler değildi. Birinci sebebi maddi yetersizliklerdi elbette. Yazın tarla tapan işleri, kışın gurbette inşaat... Bir şekilde hayat devam ediyordu. Kısa vadede kazanç sağlanmalı idi. Yoksa nasıl geçerdi, en az altı ay kar altında günler, aylar…
Aslında herkes biliyordu, eğitimin önemini de sağlayacağı imkânları da. Ne var ki sonuçları çok uzun vadede alınabiliyor ve oldukça masraflı sayılıyordu o zamanlar. Nerde bugünkü imkânlar! Şimdilerde, sen yeter ki okumak iste, devlet sana bütün desteği seferber eder.
Şimdi düşünüyorum da bütün bu gerçeklik içerisinde, beni okutmaya karar veren babam, meğerse ne büyük bir karar vermiş. O’na da buradan bir teşekkür borçlu olduğumu ifade etmeliyim.
Ramazan Abi, bizden yaşça büyüktü ama akran zorbalığı yapmazdı asla, bize oldukça iyi davranırdı. Kibar, merhametli bir insandı. Yumuşak huylu oluşu sayesinde girdiği her işte başarılı oldu sanırım. Mimar olduktan sonra önemli yerlerde görev yaptı.
Mehmet ise bütün engellere ve zorluklarına rağmen okudu. Çok zekiydi. Zaman zaman şansının yaver gitmediğini duyardım. Ne olursa olsun vazgeçmedi. Öğretmen olmayı başardı. Mesleğinde de önemli başarılar yakaladı. Gelecek vaad eden bir eğitimci idi.
"Geçenlerde ev almıştı hocam, nasıl da sevinmiştik." dedi Mehmet'in amcaoğlu Yasin Kanat. Yasin Abi de köyümüzün medarı iftiharlarından. Ramazan Abi ile aynı nesil.
Onların lise, bizim de ilkokul çağlarında olduğumuz zamanlardı. Özellikle kış aylarında, her gün köy meydanında şenlik olurdu. Çeşit çeşit oyunlar oynanır; yediden yetmişe herkesin gönlü eğlenirdi.
İnsanın yarasını insan sarardı. Herkes birbirinin psikoloğu, doktoru, dert ortağı idi. Sadece varlığı değil, yokluğu bile paylaşırdık. Teknoloji bu kadar gelişmemişti. İnsanlar evlerine, iş yerlerine kapanmamışlardı henüz.
Bizim köyde, beni derinden etkileyen genç ölümler daha önce de olmuştu. Çok değerli arkadaşlarım, akrabalarım vefat etmişlerdi. Ali Şengönül, Mustafa Kırar, Özcan Cila, Mehmet Durna, Veysel Durna gibi. Onlara da çok üzülmüştüm. Bu sefer bir başka etkilendim. Kırkından sonra, zaman daha hızlı akıyor galiba. Ölüm daha yakından hissediliyor.
"Avazeyi bu âleme Davut gibi sal
Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş" diyen şair, ne güzel söylemiş.
Makamlar, mevkiler, evler, arabalar, arsalar, para, para, para... Her biri birer oyuncak gibi kalıyor değil mi, ölüm karşısında.
Bunlar olmasın demiyorum. Olsun ama helalinden olsun. Kimsenin gönlünü kırmadan, kimseye hava atmadan olsun. Fakiri gözeterek, ihtiyaç sahibinin ihtiyacını görecek şekilde olsun.
Ebedi yolculuk serüveninde, minicik bir durak sayılan dünya hayatını zehirlenmenin anlamı yok. Paylaşarak mutlu olabiliriz. Aç gözlülük yapmazsak herkese fazlasıyla yeter, her şey.
Ama insanoğlu… Çırpınıp duruyoruz. Gel gör ki kimse kalıcı değil burada.
Ramazan Abi de Mehmet de güzel insanlardı. Daha gençtiler, umutları vardı, çocukları, eşleri, sevenleri, sevdikleri vardı.
Ramazan'ın abisi Şükrü Kurt'u aradım. Üzüntümü ifade ettim. "Takdiri ilahi" dedi. Doğru dedi.
Takdiri ilahi. Elden ne gelir.
Şu korona illeti çok can aldı maalesef. Tanıdığım nice güzel insanı aldı götürdü. Değerli genç dostum, akrabam Ercan Çobanözü 'ünü aradım. İkisini de iyi tanır. Ramazan abi, onun eniştesi, Mehmet onun çalışma arkadaşı idi.
"İkisinin de bir hastalığı yoktu. Hareketli, çalışkan insanlardı. Ramazan eniştem işe yürüyerek gidip gelirdi." dedi. Bir kere daha üzüldüm.
İki güzel insan, koronaya yakalanıp hastaneye yatmış, sonra da... İnsan ne diyeceğini bilemiyor. Kimi, verilen ilaçların vücudu çok zorladığını iddia ediyor, kimi de kanı pıhtılaştırdığı için kalp krizinde sebebiyet verdiğini...
İlaçlar, aşılar, tedbir yöntemleri tartışılıp duruyor bu illetin. Kimileri hiç hissetmeden atlatırken, kimi de ağır geçiriyor. Kimi hastaneye gidenlerin daha çabuk zayıf düştüğünü iddia ediyor. Kimi de hastanenin ve ilaçların ölüm oranını azalttığını...
Hâsılı, dünyanın dengesini iyice bozdu korona. Allah cümlemizin yardımcısı olsun. Bugün bilimin, sağlığın, doğal yaşamın önemi çok daha iyi anlaşılıyor değil mi?
Dünya, işte böyle ey ahali. Boş bir teneke gibi. Ses çok, gürültü çok ama içi boş.
Boş bir tenekedir dünya.
Değerli abim Ramazan Kurt ve arkadaşım Mehmet Kanat başta olmak üzere, vefat eden bütün vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.
Rabbim ülkemizi cümle afetlerden korusun.
12.12.2020
İzzet Irmak