KÜRESEL GENÇLİK
Gençlik, küresel büyük güçlerin en büyük hedefidir. Ekonomiden spora, sanattan turizme, sinemadan müziğe birçok alanda küresel güçlerin birinci derecede odak noktasını gençler oluşturmaktadır. Odak noktası halindeki gençliğin her alanda bir hedef olmaktan ziyade ele geçirilmek ve hipnoz edilmek istenmesi de kaçınılmaz olarak görünmekle birlikte, en büyük saldırı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle kültürel korunmada ve küresel güçlere karşı varoluş mücadelesinde de en önemli savunma odağı, yine gençliğin savunulması, zihinlerinin hipnozdan sakınılmasıdır.
Ekonomik olarak incelendiğinde, sektörün büyük bir oranda gençliğe yöneldiği görülmektedir. Özellikle gıda ve giyinmede ortaya çıkarılan moda ve akımlar, yerel kültürlerin önüne set vurarak küresel bir kültürün ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Coğrafyanın etkisiyle bölgesel olarak değişiklik gösteren gıda ve giyinme özelliklerinin tek bir kaynaktan çıkarak küresel bir özellik gösterdiği, yerel coğrafi farklılıkların ortadan kaldırıldığı ve tek tip bir gençlik algısına ve düşüncesine doğru sürüklendiği görülmektedir. Aynı kıyafetleri giyen, aynı yiyecekleri yiyip aynı içecekleri içen, aynı düşünüp aynı tepkiyi veren bir gençlik, tam da istenilen güdülen bir gençlik ortaya çıkarmaktadır ki bu da geleceğin dünyasında kültürel farklılıkları ortadan kaldıran yeni bir dünya düzenine doğru bizleri götürmektedir.
Müzikler, diziler, sinemalar da ekonomik alanda olduğu gibi kültürel alanda tek tip bir gençliğin ortaya çıkarılmasına hizmet etmektedir. Hem dünyada hem de ülkemizde vizyona giren sinemaların ve yayınlanmaya başlayan dizilerin konularına bakıldığında tamamen tek tip bir senaryonun uygulanmaya konulduğu, tamamen zevk ve sefa içerisinde bir yaşam tarzının işlendiği, kültürel ve manevi değerlerin hiçe sayılarak sıradanlaştırıldığı bir vizyon karşımıza çıkmaktadır. Kültürel öğelerin unutturulmaya çalışıldığı ve sosyal hayatta da test ettiğimize göre başarılı da olunduğu bir senaryo vizyonu ile karşı karşıyayız. Daha doğrusu hepimiz bu senaryoda bizlere verilen rolü oynuyoruz. Hipnoz olması gereken hipnoz oluyor, susması gereken susuyor. Mücadeleyi seçen kutlu bir azınlık ise, çoğunluğun arasında debelenip duruyor. Müzik piyasası ise tamamen yine gençlere yönelik ve anlam bakımından kısır ve manasız olmanın yanı sıra, melodi olarak da tekdüzeliğin bir haykırışı olmaktan uzak değil.
Özellikle de tüketim anlayışı içerisinde yetiştirilen ve adeta sadece yiyip, içip ihtiyaçlarını karşılayan bir anlayışa doğru sürüklenen gençlik görünümü içerisinde bir gençlik tasavvuru inşa edilmek istenmesiyle karşı karşıya kalmaktayız. Son teknolojilerle donatılan iletişim araçlarına sahip bir tüketim gençliğinin de küresel gençlik sıfatına sahip olması da kaçınılmaz hale gelmektedir.
Pandemi süreci de gençlik üzerinde tam da istenilen planların uygulamaya konulması açısından uygun ortamı yaratmaktadır. Evlere hapsedilerek sadece iletişim araçlarına mahkûm edilen gençlik, bu tuzağa düşme zafiyeti içerisinde bulunmaktadır.
Gençliğin korunması ve geleceğin inşasında aktif ve etkin rol almalarının sağlanması, hem kültürel ve manevi değerlerin yaşatılması hem de aktarılması bağlamında son derece önem arz eder. Onları bu küresel saldırıya karşı yalnız bırakmayıp yanlarında yer almak, yol göstermek ve güçlerinin farkına vardırmak elbette toplumun tüm kesimlerinin yegâne görevidir. Eğitim ve öğretim faaliyetlerinin toplumsal yapı içerisinde tüm bireylerin görevi olduğu düşünüldüğünde, aileden okula, yönetim birimlerinden toplumun tüm kesimlerinde bu küresel saldırıya karşı ulusal bir savunma yapılması gerekmektedir.
Toplum ve özellikle gençlik, hızla inanç, gelenek, görenek ve kültürel değerlerden uzaklaşmaktadır. Bu uzaklaşma ise toplumu uçuruma sürüklemekte, milli kalkınma hamlelerine gölge düşürmektedir.
Asla unutulmamalıdır ki, maddenin milli olması yeterli değildir. Ruhun da milli olması gerekir.