OYUNUNUZU GÖRDÜK, MEYDAN OKUYAMIYORUZ!
İki yüz yıldır (bazı dönemler hariç) emperyalist güçlere karşı hiç olmadığımız kadar dik duruyor, meydan okuyoruz. Özellikle siyasi ve son dönemde ise ekonomik alanda var olma ve saldırılara karşı dik durabilme gayret ve kuvvetimiz, tıpkı milli mücadele döneminde olduğu gibi bugün de diğer milletlere örnek teşkil ediyor. Bu dik duruş ve meydan okumamız sonunda biliyor ve inanıyoruz ki yenilmeyeceğiz ve boyun eğmeyeceğiz. Çünkü yine biliyoruz ki “o rükû olmasa dünyada eğilmez başlar” mısralarının vücut bulmuş örneğiyiz.
Fakat siyasi ve ekonomik olarak gösterdiğimiz dik duruşu ve meydan okumalarımızı millet olarak ne kadar sahiplensek de, yıllardır oyununuzu gördük nidaları ile yinelediğimiz sosyal ve kültürel anlamdaki dik duruş ve meydan okumayı gerçekleştiremiyoruz. Hem de bir milletin çöküşünün kültürel alandan başladığını bilmemize ve haykırmamıza rağmen.
Medeniyet inşasında en önemli faktörün kültürel faktör olduğunu, medeniyetin temel bilimler (matematik, fizik, kimya. Biyoloji vs.), sosyal bilimler (hukuk, ekonomi, sosyoloji, coğrafya vs.), dil, din, tarih, güzel sanatlar, mimari, müzik, gelenek-görenek, giyim-kuşam, yeme-içme gibi maddi ve manevi unsurlardan oluştuğu gerçeğini görmezden geliyoruz. Bu sayılan maddi ve manevi kültür öğelerinin her biri ayrı bir makale/araştırma konusu olacak niteliktedir. Ancak kısa ve öz olarak değerlendirildiğinde, bu öğelerin her birindeki eksikliklerimizin farkında olduğumuzu, hepsi ile ilgili bir fikir beyan ettiğimizi, özümüzü yansıtmadan medeniyete giden yola giremeyeceğimiz her fırsatta dile getiriyoruz. Ne var ki, tüm bunları bilmemize ve dile getirmemize rağmen bir türlü harekete geçemiyor, düşüncelerimizi eyleme dökemiyoruz. Öz eleştiri yapmamız gerektiğini belki biliyor fakat Bismillah diyerek haydi başlayalım safhasına gelemiyoruz.
Osmanlı’nın emperyal düşüncelerle yıkılmak istenmesiyle başlayan Haçlı zihniyeti saldırılarına maruz kalan Türk-İslam Medeniyeti, önce askeri anlamda saldırılara uğramış, zor kullanarak ve kılıçla dize getirilemeyeceği anlaşılınca da Medeniyetin kurulduğu temel taşlar ve kodlar hedef alınarak sosyal ve kültürel sahada saldırılara maruz kalmıştır. Özellikle son iki yüzyılda yapılan bu saldırılar aşama aşama planlanarak uygulamaya konulmuş ve maalesef başarıya ulaşmıştır. Her alanda yapılan bu saldırılar karşısında özünü unutan Müslüman gençlik, müzik, sanat, mimari, giyim, yiyecek kısaca sosyal ve gündelik hayatın her alanında kendinden olmayan, başkasının kültürel yansımalarını yaşamaya başlamıştır.
Bir düşünelim. Sokağa çıkıp gençlerimizi izleyelim. Bırakalım gençleri, bir kendimizi seyredelim. Dinlediğimiz müzikte, giydiğimiz kıyafette, inşa ettiğimiz evde, kullandığımız dilde, yaşadığımız dinde, söylediğimiz sözde, iddia ettiğimiz özde, BİZ var mıyız? Türk-İslam kültürünü temsil etmesi gereken BİZ.
İşte asıl tehlike, dört bir yandan taarruz edilerek üzerimize gelen ve maalesef püskürtemediğimiz bu kültürel saldırıdır. Hem kendimiz hem de sorumlu olduğumuz alan ve kişiler üzerinde şiddetle ve hassasiyetle üzerinde durmamız gereken, hayallerimizi süsleyen Medeniyet kurma yolunda ana arterimiz olan, geçmişle gelecek arasında köprü olan Türk-İslam Kültürüdür.
İyi bir dünya kurma tasavvuru ana öğretisiyle yoğrulan İslam Medeniyetinin öğretisinde yer alan kavramlar, bizim de kullanmamız ve çizgisinden ayrılmamamız gereken kavramlarıdır. Çünkü başkalarının kavramları ile dünya kurulamaz, kuramayız.
Yapılması gereken kendi kavramlarımızla, kendi silahlarımızla tasavvur ettiğimiz ve arzuladığımız bir dünya düzenine gitmektir. Bunu yolu da kültürel bağımsızlıktan geçer.
O halde, siyasi ve ekonomik olarak gösterdiğimiz dik duruşu ve meydan okumayı sosyal ve kültürel olarak da gösterebilmek, günümüzde en büyük dik duruş ve meydan okuma olacaktır.
Kültür emperyalistlerine karşı da söyleyeceğimiz söz;
OYUNUNUZU GÖRDÜK, MEYDAN OKUYORUZ olmalıdır.