Yunus Emre'nin "Mal da yalan mülk de yalan var birazda sen oyalan" dediği gibi oyalanıyor, Âşık Veysel'in deyimiyle "iki kapılı handa, gidiyoruz gündüz gece". Gençlik de, hayatımızda bir misafir ve gelip gidecek. Bu dönemde yaşananlarla edinilenler ömür boyu hayatımızda hüküm sürecek. Kızlarda 12-13, erkeklerde 13-14 yaşlarında başlayan ve 18-21 yaşlarına kadar süren Ergenlik dönemi çok hızlı değişimlerin yaşandığı bir süreçtir. El ayak ve organlar çok hızlı büyüdüğü için sakarlıklar la dolu bir süreç olur genelde. Fiziksel değişime ek olarak duygusal anlamda da önemli değişimler yaşanır. Bu dönemdeki bir genç bir yandan yetişkinlerden bağımsız olmayı isterken bir yandan da bir gruba ait olmayı ister ve “ben kimim” sorusuna cevap arar. Tüm bu karmaşaya ek olarak birde meslek seçimi, karşı cinse duyulan ilgi gibi duygular da bu dönemde devreye girer. Zihinsel anlamda da ergin düşünce yapısına geçiş bu dönemde olur. Kurgulama özelliği de bu dönemde öne çıkar ve genç herkesin ona baktığını, onu izlediğini düşünerek stres yaşar. Bu değişimlere gencin, ailenin ve yakın çevrenin alışması zaman alır. Herkes alıştığında anladığında ve kabul ettiğinde süreç tamamlanmış olur. Bu sürecin rahat geçmesi ebeveyn yaklaşımlarıyla çok şekil değiştirir. Gençlerin düşünme, karar verme, sorumluluk alma ve yaşamlarını denetleme gibi yetenekleri ebeveyn yaklaşımı ile erken yaşlarda başlar ya da başlamaz. Bu dönemlerde çocuk vücudu ergin vücuduna dönüşürken, çocuk rollerinin de ergin rollerine dönüşmesi gerekir. Ebeveynlerin bazen “Sen daha çocuksun, yapamazsın”, bazen de “Kocaman adam oldun kendin yap" şeklindeki çelişkili yaklaşımları süreci zorlaştırır. Ebeveynlerin baskıcı ve yanlış tutumları gençleri dışarıya, daha çok da akranlarına yöneltir. Öfkeli ergen tepkilerine karşı ebeveynlerin bunun normal bir gelişim özelliği olduğunu bilmesi gerekir. Ebeveynlerin eyvah ne oldu benim akıllı çocuğuma diye stres yapıp panik olmadan sakin tepkilerle gence örnek olması gerekir. Genç sadece güvenildiğini, sevildiğini ve kabul edildiğini hissetmek ve konuşabilmek istiyor. Bu nedenle ebeveynlerin,
- Gence güvenin ve bunu hissettirin
- Onu en iyi şekilde dinleyin
- Yaşlarına göre yapabilecekleri sorumlulukları onlara bırakın
- Dürüst olun ve dürüstlüğü bekleyin
- Güçlü yanları ile olumlu özelliklerini övün
- Kararlarda görüşünü alın ve katılımının isteyin
- Bireysel güvenlik alanına, özeline ve mahremine mutlaka gerekli özeni saygıyı gösterin.
Evet bazıları "bizde genç olduk ama bunlar gibi sorumsuz, başı boş olmadık" diyecektir. Ama o zaman gençler iş yapması beklenen ve evde sorumlulukları olan bireylerdi. O günkü gençler bir apartman dairesinde sıkışıp kalmamış, güvenli sokak ortamında saatlerce oyun oynamışlardı. Akşam eve enerjisini atmış, yorgun olarak gelmiş, yemek hazırlığına yardım edip, sofra toplayıp, bulaşık yıkayıp sonrasında aile sohbet ederken, salonun bir köşesinde (çünkü herkese ayrı bir oda yoktu) dersini yapan gençlerdi. Akşam yemek sonrası sohbetlerde ise gencin ruhunu doyuracak eğitim, aile büyükleri tarafından verilmiş olurdu. Zaman değişti diyenler olacaktır, evet zaman ve koşullar değişti ama ihtiyaçlar ve insanın "insan olma, kendini bulma, kendi olma" çabası değişmedi. Hz.Ali (ra) “Çocuklarınızı yaşayacakları çağa göre yetiştirin” der. Eğer çocuğa temel değerler (merhamet, saygı, sevgi, doğruluk, iyilik, sorumluluk, cesaret gibi[1]) zamanında kazandırılabilirse çocuk çağın getirdiği her bilgiyi "doğruluk ve iyilik" süzgecinden geçirerek kullanabilir. Kendi değerlerini açıkça tanımlamış olan, bir genç arkadaşlarını veya son modayı taklit etmek yerine kendi kararlarını verebilir. Gençlere dürüstlük, kendine güven ve güvenilirlik gibi değerleri, geliştirmelerine yardımcı olmak, sokakta karşıdan karşıya geçmeyi öğretmek kadar önemlidir. Eğer çocuklar yetişkinlerin her koşulda her şeye rağmen dürüst olup doğru olanı yaptıklarını görürse dürüstlüğü öğrenirler. Çünkü değerler insanın tutum ve davranışlarının standartlarıdır. Bir insanın özgün değerleri belli bir dönemde ve belli bir süreçte oluşur. Bu süreçte yakın çevrenin rolü de çok büyüktür. Bir nesil çalışan anne ve babaların bakıcıda, kreşte kalan çocukları olarak büyüdüler. Sonrasında da internet ve sosyal medya da en yakın arkadaşları yol gösterici oldu. Yeniçağın getirdiği koşullar bunlar, kaçınılamıyor. Ama ebeveynler çok tedirgin ve korkuyorlar, en değerlileri olan evlatlarına kötü bir şey olmasından çok korkuyorlar. Asıl korku da gencin içinde bulunduğu koşulların bilinmezliğidir. Bu noktada hem ebeveynlerin hem de gençlerin "değerler" birikimi önemli oluyor gerekiyor. UNESCO evrensel değerleri barış, saygı, sevgi, sorumluluk mutluluk, iş birliği, dürüstlük, alçakgönüllülük, hoşgörü, samimiyet, uyum ve özgürlük olarak sıralamıştır. Thomas Lickona (1991) ise “iyi bir insan olmanın gerektirdiği erdemlerin yeşermesi için planlı bir çaba gerekir” diyerek ebeveyn önemini vurgular. İyi bir şeyler yapmak için nerden başlayabilirim diyenler, öncelikle başkasının bakış açısını anlama (empati=duygudaşlık), deneyimlerle ilişkilendirme, anlamlı olma, ve olumluya odaklanma konularına eğilebilirler. Unutmayalım ki olaylar, (sıkıntılar zorluklar, güzellikler, zenginlik, fakirlik veya gençlik) geçici, ama bunlardan alınan dersler kalıcıdır. Kalıcı olan bu dersler ise bakış açısı değişimi ile insanın hayatını çok değiştirir.
[1] Eyre, L., Eyre, R., 1993. Teaching Your Children Values: A Fireside Book, Published by Simon Schuster,