"Dokuz köyden kovulmak" deyimi, sözünü esirgemeyen hatır gönül dinlemeyerek bildiği doğruları olduğu gibi söyleyen kişilerin sevilmemesi, dışlanması durumunu ifade etmek için kullanılır. Ayrıca, doğru sözlü olan kişilerin, sevilmeyen, istenmeyen kişi olacakları için oldukları yerde barınamayacakları ve ayrılmaya hazır olması gerektiğini de bildirir. Bu konuda "Doğru söyleyenin bir ayağı üzengide gerek" ata sözümüz de bunu anlatır.
Ancak doğruluk, hakkaniyet ve özü sözü bir olmak da çok aranan istenen özelikler arasında olup insanın bildiğini, gördüğünü, işittiğini ve inandığını söylemesi, doğruluktur. Bu nedenle doğru sözlü olmak, özü sözü bir olmak dışlanma sebebi olmamalı. Bunun cevabını da aslında "Boğaz dokuz boğumdur" atasözümüz vermiş. Boğaz dokuz boğumdur diyerek bir sözü söylemeden önce boğazın her boğumunda bir düşünmek ve sözün varacağı yeri ve sonuçlarını düşünmek, uygun şekilde söyleme yolunu bulmak gerektiğini söyler.
Toplumdan dışlanan kişiler ile toplumda öne çıkan kişilerin ortak noktası "doğru sözlü olmak" iken birisi kovuluyor diğeri öne çıkarılıyor. İkisi arasında ki fark ise bence kullandıkları "üslup"ta yatıyor.
Bunu anlatan çok güzel bir hikaye vardır. "Zamanın birinde kralın birisi bir rüya görür ve rüya tabircilerinin yorumlamasını ister. Birinci tabirci, "efendim, siz hayatınız boyunca tüm yakınlarınızın öldüğünü göreceksiniz" der. Bu yorum kralın hiç hoşuna gitmez ve ceza verir. Diğer tabirci gelir ve "efendim, sizin ömrünüz tüm akraba ve tanıdıklarınızdan daha uzun olacak" der. Bu yorum kralın çok hoşuna gider ve tabirciyi ödüllendirir." Evet insanı öteki canlılardan ayıran, güzelleştirip değerli kılan özelliklerin başında söz söyleme yeteneği gelir. Söz söyleme yeteneği ise, anlamlı, güzel sesler çıkarma becerisi olarak tanımlanmalıdır. Özellikle doğrular biraz acı ve zorlayıcı ise doğru sözü, kişileri kırmadan uygun dille anlatmak çok daha önemlidir. Hz.Mevlana "Dost, acı söyleyen değil; acıyı tatlı söyleyebilendir." demiş.Daha doğru, güzel ve gerçek olanı bulmak için karşılıklı konuşma, fikir alışverişi süreci olan eleştiri bile, yol ayrımlarına, kopmalara neden oluyor. Bazen kullanılan üslup iyi olan amacı, zararlı hale getirebiliyor. İyi niyetli geliştirme ve hataları önleme amaçlı konuşmamalar önyargı, asılsız iddia, şahsa yönelik suçlamalar, çözüm odaklı olmayan söylemler, zorlama gibi nedenlerle istenmeyen sonuçlar doğuruyor. Esasında eleştiri, kusurlu, eksik veya sakıncalı olanın, doğrusunun ve hatasız olanın ortaya çıkması için düzeltme çabasıdır. Bu nedenle bir şeyi eleştirmeden önce doğru ve gerekli olduğuna inanılan bir konuda , yol gösterici, yol açıcı bir şekilde moral ve ilham verici, yapıcı ve olumlu ifadelerle eleştirebilmek kişisel gelişim ölçüsüdür. Konuşma sırasında kullanılan kelimeler de çok önemlidir. Karşımızdaki kişiye katkı sağlayacak eleştirinin amacına ulaşması, kelime hazinemizin "doğru kelimeler" açısından zenginliğine de bağlıdır. Etkili kelimeler, doğru ve yerinde kullanıldığında insanlar üzerindeki istenen etkiyi sağlar. Mesela kişinin adını söyleyerek konuşmanın içine çekmek, sonuçların kişinin gözünde canlanmasını sağlamak, aklı ve mantığı uyandıracak "çünkü" gibi kelimeleri kullanmak ve en kötü ihtimali daha atlatılabilir, alternatifli çözümlerle ikna gücünü artırmaktadır. Ünlü düşünür Goethe'nin de "Yanında eleştirici bir dost varsa, insan çok daha çabuk ilerler" demesi bundandır. Burada eleştirinin kişiye değil kişinin yaşadığı konu, durum veya özellik olması gerektiği mutlaka hatırlanmalıdır.
Hem "eleştiren" hem de" eleştirilen" kişi için aynı detaylar önemlidir. Eleştiriyi yanlış anlamak, alınganlık göstermek veya kişisel algılayıp, eleştiriye kulak tıkamak kiş,sel başarı veya ilerlemeyi engelleyecektir.
Güzel ve etkili konuşma, doğuştan gelen bir yetenek değil, sonradan edinilebilen bir beceridir. Bu konuda çalışarak, destek ve yardım alarak sesimize, sözümüze tavrımızı eğitmek mümkündür. Bu nedenle insanın yolun başında söz söyleme sanatını öğrenmesi tüm yaşantısında kişileri, ikna etmede, bir isteği dile getirmede ve olumlu sonuç alarak işlerin yolunda gitmesinde yardımcıdır.
Evet hayatın başında gençlik yıllarında bu beceriyi kazanabilenler Yunus Emre'nin dediği gibi "söz ola götüre başı, söz ola bitire savaşı, söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz" dedirtecek çözümlerin parçası olarak kazan-kazan modelini uygulayan kişiler olacaklardır. Böylece 9 köyden kovulan değil 9 köyde de barış temsilcisi olan, aranan kişiler olacaklardır.