Rahat(sız)lık
İnsanlar genelde kontrol edebildiği alanlarda rahat bir yaşam ister. Bu yaşam alanı, fiziksel, psikolojik durum, tutum ve davranışları da içine alır. Yeni, farklı aktiviteler yapmak, yeni alışkanlıklar edinmek rahat bölgeyi terk anlamı taşır ve bilinmezlikle beraber içerdiği risklerle korku verir. Adrenalin tutkunlarından başkası da rahatı terk etmeyi cazip bulmaz. Oysa rahatı bırakmak ve bilinmeyen risk içeren koşullarda mücadele vermek rahat etmenin gereğidir. Çünkü “hayat, rahat ve rahatsızlık arasında seyreder”. Rahata, huzura, başarıya ermek için zor koşullara, güçlüklere ve rahatsızlıklara dayanmak gerekir. Zorlukla beraber kolaylık vardır. Evet, zorlukla beraber kolaylık vardır." (İnşirah, 94/5-6). Çalışmadan gayret etmeden rahatlık olmadığı gibi her zorluktan sonra kolaylık, güzellik ve rahatlık vardır. Rahatlık ve zorluğun zamanı, süresi ve düzeyi ise dayanma gücü, ortam, koşullar ve ihtiyaçlara göre değişir.
Zorlu dönemlerde yaşanan sıkıntı, stres, acı ve korku düzeyi ise kişinin değişen koşullara uyum yeteneğine bağlıdır. Stres içinde gezinen Sultan Mahmut vezirlerini çağırır, bana öyle bir söz söyleyin ki her baktığımda, hüzünlüysem neşeleneyim, neşeliysem hüzünlenip düşüneyim demiş. Vezirler günler süren araştırmadan sonra üzerinde " Bu da geçer ya hû” yazan bir yüzük hazırlamışlar. Sultan yüzüğün üstündeki yazıyı okuyunca gülümsemiş, evet demiş " Bu da geçer ya hû”. Ama o süreci yaşayan kişinin yaptıkları sürecin iyi veya kötü olarak etiketlenmesine neden olur. Maslow, gereksinimleri fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik, ait olma, sevgi, saygınlık ve kendini gerçekleştirme olarak tanımlamaktadır. Sıralamada yemek içmek uyumak gibi istekler öncelikli iken sonra sevgi, saygınlık, kendini gerçekleştirme ve faydalı olma ihtiyacı öne geçmektedir. Fotoğrafçılığın babası bir subaydır, elektrik motorunu bulan kişi ise matbaada işçidir, telgrafı keşfeden ise bir ressamdır. Her şeyi tamam olmuş bir kişi neden vaktini nakdini farklı bir alanda ve başkalarının işine yarayacak bir şeylere harcar? Onları buna iten temel duygu nedir? 1000’den fazla çalışan ile yapılan anket sonucunda bu temel duygunun “takdir görmek” olduğu çıkıyor. Bu bulguyu doğrulamak için yapılan ikinci çalışmada anket katılanların günlük tutarak duygularını kaydetmesi isteniyor. Bir ay sonunda günlükler analiz edildiğinde insanların en olumlu duyguları kendi becerilerini geliştirdiklerinde veya yeni bir bilgi/beceri öğrendiklerinde yaşadıkları anlaşılıyor. İnsanoğlu öğrenme yoluyla geçmişten bugüne hayatta kalabilmiştir. İnsan, zihnindeki sorulara, belirsizliklere ve çelişkilere son vermek için bilmek ister, araştırır, keşfeder, öğrenir. Merak, insanı ilerletir. Motivasyonun kelime anlamı, harekete getirmek, faaliyete sevk etmek demektir. Öğrenme bu noktada motivasyonun harekete geçirici, hareketi devam ettirici, hareketi veya davranışları olumlu yöne yöneltici görevlerini üstlenmektedir. Başarılı insanları diğerlerinden ayıran önemli özellikleri zekâlarından çok, meraklarıdır. Merak dürtüsü, hem insanın hem de bilimin itici gücüdür. Albert Einstein “Hiçbir özel yeteneğim yok; yalnızca merak tutkusu olan bir insanım.” demiştir. Hangi yaştan olursa olsun merak insanın zihinsel gelişiminde itici güçtür. Hiçbir şeyi olduğu gibi kabul etmeyen, öğrenme merakıyla sorular soran; her şeyin neden ve nasıl olduğunu sorgulayan zihin yapısı insanın rahatını bozup zihnini meşgul etse de sonrasında rahat etmesini sağlar. Buradan bazı kişilerin meraklı bazılarının ise meraksız olduğu algısı oluşmasın, aslında herkes dünyaya aynı merak dürtüsü ile gelir. 4 yaşındaki bir çocuk günde 390 soru sorarken, 9 yaşındaki bir çocukta bu sayı 144’e düşüyor. Merak etmenin kökeninde de düşünme yatar ve en temel belirtisi soru sormaktır. Bir toplumda sorular azalıyorsa düşünme de azalıyor demektir. Çocuklara hazır bilgi verip, hazır cevaplar istemek yerine biraz zaman verip konuşturulduğunda ilgi uyanıyor ve merak devreye giriyor. Ebeveyn ve öğretmenlerin görevi de aslında tam da bu noktada başlar. Motive etmek, her bilginin değerli olduğunu hissettirmek ve bu, konu ile nasıl bir bağlantısı olabilir diye, merak uyandıracak soru sormalarını sağlamak gerekir. İyi bir soru zihinleri açar, paradigmaları değiştirir ve rahatı bozar, ama düşündürür ve dönüşümsel bilişsel uyumsuzluğu getirir. Çünkü beyin olanı biteni anlamak için sürekli bir faaliyet halindedir. Beynin bu faaliyetlerini doğru yönde kullanmak ise bilgi girişine bağlıdır. İbn-i Haldun diyor ki: "İnsan beyni değirmen taşına benzer. İçine bir şeyler atmazsanız, kendini öğütür." Evet, mevcut merakın nerede ve ne amaçla kullanıldığı da çok önemlidir. Cenap Şahabettin de “Mide için lokma ne ise, beyin için fikir odur. Hepsi beslemez, bazıları zehirler” diyerek beyni doğru beslemeye vurgu yapar. “Bir amacı olan, rahatlık için çekeceği rahatsızlığa macera der”. Yaptıklarının her aşamasının nasıl daha iyi yapılacağını, sorunların nasıl çözüleceğini, kaynakların nasıl daha iyi kullanılacağını, nasıl daha verimli olacağını, sorgulayanların ortak paydası, merak duygusunun doğru şekilde kullanımıdır. Zorluktan sonra kolaylık olduğunu bilenler “zorluk kolaylığın tarlasıdır” diyerek zorlukta da rahat eder.