Genç kız psikoloğa gitti. Derdini anlatamıyor ama içindeki acıyı da durduramıyordu. Nişanlısına duyduğu kıskançlık, dünyasını zindan ediyordu. Kimle konuşsa o seni çok seviyor, yapmaz diyordu. Ama o hisler, içindeki sesler hiç susmuyordu. Hele nişanlısı her kıskançlık krizinden sonra dünyasını başına yıkıyordu. Her kavgadan sonra kızcağız pişman olsa da iş işten geçmiş oluyordu. Üstelik her defasında nişanlısı biraz daha uzaklaşıyor gibiydi. Ama içindeki bu duyguyu atamıyor, ne gecesi gece, nede gündüzü gündüz oluyordu. Çok seviyordu nişanlısını, gözü ondan başkasını görmüyordu. Onu mutlu etmek için her şeyi en iyisinden yapıyordu. Aslında kıskançlık krizleri olmasa çok da mutluydular. Bir arkadaşı psikoloğa git konuş, yardım al, böyle olmaz dedi. Çözüm olacağına inanmasa da gitti. Bir saat kadar derdini, yasadıklarını ve duygularını anlattı. Psikolog sorular sordu oda cevap verdi. Ama psikoloğun kalbine kurşun gibi saplanan bir sorusunu hiç unutmadı. “Bu kadar eminsen, ne bekliyorsun” demişti. Ama serde kadınlık gururu var, sevgiliye toz kondurulur mu? Evet, emindi, sezgileri öyle söylüyordu ama o yine de nişanlısına konduramıyordu. Kendini suçladı, yanlış anlıyorum, kuruntu bunlar, zamanla tanıdıkça geçer dedi. Ama geçmedi o duygular hep kaldı, kıskançlık bitmedi, hep şüphe içinde geçti günleri. Nikâh yüzüklerini sipariş verdikleri gün, maalesef şüphelerin doğru olduğunu da öğrendi. Tesadüfen gittiği magazada nişanlısını başka bir kadınla gördü. İlk günkü sezgiler, doğru çıkmıştı.