Her değişim bir vazgeçiş ve bir kabulleniş içeren süreçlerde gerçekleşir. Bu nedenle çok sancılıdır. Vazgeçilmesi gereken alışkanlıkların oluşturduğu güçlü bağlarla yeniliklerin korku uyandıran bilinmezliği çatışması olur. Gençler atalarından daha iyi olmak veya onların yaptığı hataları yapmadan daha iyiyi inşa etmek gibi büyük bir sorumluluğun altındalar. Gençler yüksek yargılama ortamında, belirsizlik bir gelecek için, yardım istemenin güçlüğü ile bitmeyecek gibi gelen yetişkinliğe geçiş sürecinde tecrübesiz bir şekilde yol bulmaya çalışıyorlar. Gençler “okulu bitirme”, “evden ayrılma”, “tam zamanlı ve sürekli bir işe başlama”, “evlenme” ve “ana baba olma” gibi birçok hayatın gerçeği ile kısa bir sürede karşılaşıp üstesinden gelmek zorunda. Eskiden Türkler ’de çocuğa bir kahramanlık yaptığı zaman isim verilirdi. Kızılderililer genci 3 gün doğada yalnız bırakıp yaşamın sürdürebilirse yetişkinler arasına kabul edilirdi. Bugün okul, iş, evlilik, geçim sıkıntısı sınav olarak yetiyor. Bunları aştığında da yetişmiş oluyor.
Gençlerin önünde uzun bir hayat ve etraflarında da çeşitli örnekler var. Gençler bu örnekleri gözlüyor, inceliyor, araştırıyor, öğreniyor ve seçiyor. Böylece kendi koşullarında gerekli olan yaşam örneğini oluşturmaya veya uyarlamaya çalışıyor. Aristo’nun dediği gibi “yanlış yoldan gitmenin birçok yolu, ama doğruyu yapmanın tek bir yolu vardır. Bu yüzden yanlış yapmak kolayken, doğruyu bulmak zordur.” Ama imkânsız da değildir. Sadece zaman, sabır ve anlayış ister. Yetişkinler bu sürece, doğrudan etkili olamazlar. Yetişkin çevresi ile iyi bir iletişim kuramıyorsa, özelikle kendi çocuğu üzerinde etkili olması beklenemez. Yetişkinin bu koşullarda gence karşı olan öfkesini yönetmesi, kızmadan, yargılamadan yaklaşması gerekir. Öğretmenlerin öğrencilerine gösterdikleri sabrı, kendi çocuklarına gösteremedikleri gibi, ebeveyneler de kendi çocuklarına gereken sabrı ve anlayışı gösteremezler. İlk çağlarda, “eğitim anne babalar bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir” diyerek okullar açılmıştır. Ama gençler için yetişkinliğe geçiş okulu yok. Gençler, bunu kendi başına yaşamak zorundadır. Davranışlarını beğenmediği ve onaylamadığı, başarısız ve hedefsiz kişileri rol model almayıp onlardan uzaklaşırken beğendiği ve onayladığı, başarılı kişileri rol model alırlar. Bu süreçleri daha önce yaşamış olan yetişkinlerin, Nasrettin hocanın, “eşekten düşenin halinden eşekten düşen anlar” dediği gibi, tecrübeleri ile gençleri anlaması (empati) ve elinden geldiğince yardım etmesi, yol göstermesi, destek olması gerekir. Empati bir başkasını yargılamadan onun perspektifinden, onun açısından olaya bakabilmektir. İnsanlık da yeni nesillerle kendini sürekli yeniler. Yetişkin” terimi, Latince “büyümek” kelimesinden gelir. Burada hem fizyolojik hem de psikolojik büyüme söz konusudur. Birey yaşam sürecinde aniden yetişkinliğe adım atmaz. Bazı geçiş işaretlerinin belli zamanlarda yaşanmasıyla birlikte, yetişkinlik yavaş yavaş oluşur. Yetişkinliğe geçiş dönemindeki bireylerden, şehirde yaşayan, eğitimli olanlar yetişkinliğe geçişte daha çok ekonomik bağımsızlığı vurgularken, kırsal kesimde yaşayanlar daha çok askerliği tamamlamayı vurgulamışlardır. Şehre göç eden bireyler ise kendi kararlarını almayı ölçüt olarak gördüklerini belirtmişlerdir. Buna göre, kendi sorumluluğunu almak, bağımsız kararlar verebilmek ve ekonomik olarak bağımsız olmak halen en önemli ölçütlerdir. Ama bireyin kendisini yetişkin olarak hissetmesi- dikkate alınmamıştır. Yetişkinlik biyolojik, sosyolojik ve psikolojik açıdan farklılık arz eder. Genç insanın kendini yetişkin gibi hissetmesi için, kendi sorumluluğunu alması, kendi kararlarını verebilmesi ve ekonomik ve dolayısıyla sosyal anlamda kendine yetebilen bir birey olması gerekmektedir. Gençler çocukluktan yetişkinliğe geçişte korku, stres ve kaygılarla baş etmeye çalışırken sancılı bir süreç geçirir. Türkiye’de nüfusun % 50’si 25 yaş ve altıdır. Yetişkinliğe geçiş “okulu bitirme”, “evden ayrılma”, “tam zamanlı ve sürekli bir işe başlama”, “evlenme” ve “ana baba olma” gibi unsurlarla tanımlanmaktadır. Zaman, 18-25 yaş arası bireylerin gelişim doğasını da kendine bağlı olarak değiştirmiştir. Geçiş işaretleri geçmişte 20’li yaşların başında iken günümüzde 3-4 yıl daha ileri kaymıştır. Özellikle evlilik, ana baba olmak, eğitim ve iş yaşamı önemli yaş değişikliklerine sahne olmaktadır. Örneğin Türkiye de 30 yaş sonrası ana babalığın artması önemli bir değişime işaret etmektedir. Bu veriler, yetişkinliğe geçiş sürecinin eskiye oranla uzadığını ve çeşitlendiğini göstermektedir. “dünyayı döndüren şey, ilişkilerdir. Üstelik eski nesil olarak biz artık geçiyoruz, yeni nesil geliyor. Büyük İskender, Diyojen'e bir dileği olup olmadığını sorduğunda “gölge etme başka ihsan istemem” cevabı çok anlamlıdır. Birçok ebeveyn yardım etmek ve destek olmak isterken fikirlerini zorla kabul ettirme noktasına gelebiliyor. Gençleri olumsuz şekilde damgalamak istenmeyen davranışların inatçı bir örüntüsünün gelişmesine katkıda bulunur. Söylenen bir söz büyük bir yara açabilir. Kaş yaparken göz çıkarıp, dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan da olan örnekler var. Aslında gençlerin her dönem olduğu gibi bu dönemde de her koşulda yanında olup güvenebileceği yetişkinlere ihtiyacı var. Olumlu kelimelerle yaşananlara iyimser bakış ve destek yeterli olacaktır. Bu bir bayrak yarışı ve bizler bayrağı bir adım ileri götürebilmiş isek ne mutlu. Çünkü 'insan insana yük değil, bu can da bu bedene mülk değil” buda bir süreç ve geçecek, “bu da geçer ya hû” demek lazım.