''Ramazan'' ayına veda ederken, bu ayda edindiğimiz bir takım kazanımlarımız olmuştur. Bunlardan bazıları;
** Bölüşülmeyen ekmeğin tatsız, paylaşılmayan mutluluğun ise yarım olduğuna,
** Vicdan terazilerimizi hassas kılmanın ve iradelerimizi terbiye etmeye çalışmanın önemine,
** Her zaman ve her yerde Müslüman şahsiyetin kimsenin elinden, dilinden zarar görmediği, herkese iyilik, barış ve sevgi götüren bir olgu bir insan olduğuna,
** Yaratan’ın uyarılarını dikkate alarak bireysel vicdanların sesinin sadece yerel bazda değil, uluslar arası bir vicdana dönüşmesini, içinde yaşadığımız, yolcusu olduğumuz dünyanın her coğrafyasında hassas bir sağduyunun hâkim olmasının önemine,
** Yaşadığımız toplumda huzur ve mutluluk filizlerinin sadece ve sadece hakların gözetildiği bir ortamda yeşerebildiğine; hak ve hukuka riayet, çıkar kaygısı gütmeyen karşılıklı sevgi ve saygı, Yaratan’a karşı kulluk bilinci, ahlâki erdemler bu filizlerin hayat bulmasında en önemli temel unsurlar olduğuna,
** Yaşam felsefesi olarak günümüzde insani değerleri merkeze alan, kaygı ve beklentileri paylaşan, farklılıkları zenginlik olarak algılayabilen, barış, güvenlik, adalet ve hakkaniyet ölçüleri üzerinde yükselen bir hak ve sorumluluk anlayışına çok fazla ihtiyacımız olduğuna,
** Yaratan’ın bize bahşettiği düşünce özgürlüğünü kullanırken başkaları tarafından rahatsız edilmeden, şiddet ortamı oluşturulmadan, insanlar suça ve bölücülüğe teşvik edilmeden de düşüncelerin özgürce ifade edilebileceğine,
** Cemaatin önüne geçip imamlık/liderlik yapacak kişinin, daha ehil ve liyakatlisi varken kan bağı ya da başka sebeplerle yakınlığı sebebiyle bir başkasını tercih ve istihdam eden kimselerin, başta Yaratan’a, O’nun Resulü’ne ve bütün insanlığa karşı nankörlük yaptığına,
** Yaratan, biz insanların ihtiyaçlarını karşılamaları için alın teri ile çalışarak kazanmalarını, ister teravih/Cuma/bayram namazı sonrasında isterse hangi ortamda olursa olsun el açıp dilenmelerini, başka insanlara yük olmalarını uygun bulmadığına,
** İslam dininin ifade ettiği bilenlerle bilmeyenlerin bir olamadığına ve ilk emrinin ‘oku’ olan, bir ilim dini olduğuna,
** Müslüman’ın diğer insanları kötülükten sakındırmak ve iyiliğe yöneltmek için çaba ve gayret sarf etmesi gerektiğini, ancak bunun kolay bir yol olan düşüncelerin açıklanması/tebliğ ile mümkün olacağına,
** Muhteşem fikirlerin ancak farklı fikirlerin çarpışmasından meydana gelebileceğini, bunun da ancak istişare ile mümkün olabileceğine ve insanlar için de rahatça düşünmelerini ve düşündüklerini hiçbir şeyden çekinmeden ifade etmeleri için ortam oluşturulmasının önemine,
** Farklı dine mensup ya da inanmayan/ateist kimselerin kutsal değerlerine hiçbir surette hakaret etmememize, İslam’daki inanç özgürlüğüne dikkat etmemiz gerektiğinin önemine,
** İmanın her şeyden önce samimi bir edayla içten benimseme, gönül meselesi olduğuna, insanlara hiçbir zaman İslam dini için inanma ya da inanmama noktasında her hangi bir zorlamanın fayda vermeyeceğine, bunun yerine örnek/model olma, ikna etme, sorun çözme, nasihat etme, gönülleri fethetme, alçak gönüllülük gösterme, dinleme gibi yöntemler kullanmanın önemine,
** Her ne sebeple olursa olsun, çeşitli şekilde haksızlık ve zulme maruz kalan mazlumların, kendilerini emniyette hissedecekleri coğrafyalara –örneğin Suriyeliler- göç etmelerini kolaylaştırmanın ve ensar-muhacir dayanışmasının önemine,
** Kovuculuk gibi, bir insandan duyduğu sözü hemen diğer insanlara ulaştırıp, insanların arasını açıp, toplumun huzurunun bozulmasına sebep olan kötü huyların bir an terk edilmesinin önemine,
** Kişilerin bulunduğu ortamda konuşulmayacak şeylerin kendileri yokken arkalarında rahatça konuşulmasının -gıybetin- insanlar arasında sevgi, saygı ve yardımlaşma gibi bağlarını ortadan kaldıran ve toplumda da kin, nefret ve hasımlıklara sebep olan kötü bir huy olduğuna,
** Facebook gibi sosyal medya, internet, TV gibi kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması sonucu özel hayatın gizliği çoğu kez ihmal edildiğine, özellikle aile sırlarının medyada açıklandığı, konuşulmaması, gizli kalması gereken konuların kamuoyuna aktarıldığı bir acı gerçek olduğu ve bu konuda dikkat edilmesi gerektiğinin önemine,
** İnsan hayatının mukaddes ve dokunulmaz olduğuna, bu hakkın başkaları tarafından hiçbir surette ortadan kaldırılamayacağına,
** Dünyada insanların renk, dil, ırk, soy gibi yapay üstünlük sebeplerine göre âdeta sınıflandırıldığı bir dönemde İslâm’ın ortaya koyduğu insan tasavvuru ‘mahlûkatın en şereflisi’ - ‘yeryüzünün halifesi’ ve insan hakları anlayışı günümüzde emsalsiz olma özelliğini sürdürdüğüne,
** İnsana hizmet ve insanlık haysiyetini koruma adına yapılan her faaliyetin kutsal olduğuna, insanın onur ve haysiyetine yakışır şekilde yaşama mücadelesine katkıda bulunmanın önemine,
** Her konuda tüm dünya toplumları, İslam dininin müdahalesine, katkısına ihtiyaç duymakta olduğuna; medeniyet adına dünyaya katkı sağlayabilecek ve medeni bir dünya için yeni, orijinal formlar üretebilecek dinamik bir din olarak sadece İslam dininin olduğuna ve önemine,
** Kendisine karşı sorumluluğunu bilen insanın, ailesine ve topluma karşı olan sorumluluğunu da yerine getirebileceğine,
** İnsanın dünyada başıboş bırakılmadığına, insanın sorumluluk sahibi bir varlık olduğuna, Yaratan’ın kendisine bahşettiği nimetlerden ötürü bir gün hesaba çekileceğine, başta akıl olmak üzere sayısız nimetlere karşılık insanın gücü nispetinde yerine getirmek zorunda olduğu belli sorumlulukları olduğunun bilincine,..……gibi daha sayamadığımız bir çok kazanıma Ramazan ayının rahmet ve bereketi sayesinde elde ettik. Rabbim bizi bildiklerimizle, amel etmemizi kolaylaştırsın. Daha nice kazanımlar elde edeceğimiz diğer bayramlara ulaşmamız dileğiyle…Ves selam…
HAYAT, BAYRAM OLSUN. RAMAZAN BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN…