İnsan, tercih hakkını kullanarak kendi özel hayatını yaşar ya da yaşadığını zanneder. İnsanın karşılığını gördüğü, yaşadığı hayat, hayata yüklediği bir değerin tezahürüdür. Her insanın hayata yüklediği değer, aynı olmamakla birlikte, yaşadığı duygular da birbirinden farklıdır.
Kimilerine göre yaşam, günümüzde önemli bir paya sahip olan bir durum, niteliğin ön plana alınmadığı, modanın sürekli olarak yakın takip edilerek modaya uygun giyinmek, süslenmek, tatil zamanlarında büyük alışveriş merkezlerine/AVM’lere gidip gezip tozmak,…vb suni bir yaşam çerçevesinde karşımıza çıkmaktadır. Ama gerçekte yaşam bu mudur, diye sorulsa bize, elbette değildir yanıtını veririz. Bu acınaklı durum, kent yaşamında görülen klasik bir yaşam tarzı haline gelmiştir. Doğal ortamalardan uzak, alışveriş yaparak, para harcayarak ya da AVM’leri gezerek kendisini rahatlatmaya çalışan bir nesille karşı karşıyayız.
Yaşamın anlamını, onu yaşayan bireyin ona verdiği anlamdan ibaret olduğunu cümlelerde değil, gündelik yaşamda görürüz. Çevremizdeki bireyler, günümüzde çeşit çeşit düşünce ve duygusal süreçlerden geçiyor. Kapitalizmin kollarında kendini bulan bir nesil, kendini mutlu, huzurlu hissettiğini sanal âlemde paylaşmaktadır. Diğer bireylere suni yollardan yaşama zevki, yaşamın değerliliği hakkında bilgi vermenin boşunalığının da resmini ekli olan arkadaşlarına veriyor. Günahlarına rağmen, ben iyiyim mesajını, ben her işi başarabilirim atmosferini oluşturmaya çalışmaktadır. İyi niyetine karşı, içi boş olan duruşlar sergilemektedir.
***
Her an kendimizi, yaratılışın ve yeniden yaratılışın en taze noktasında konuşlanmış olarak duyumsamanın yollarının var olduğunu yakinen bilmeli ve o yolları kendi kendimize bulmaya çalışmalıyız. Evimize en yakın camileri ziyaret ederek, sürekli tekrarlanan bir ibadetin içinde kendi kendine tekrarlanan ritüeller, uslanılmaz, doyulmaz bir yaşama ve yeniden yaşama arzusunu içimizde kamçılayabilir. Bu değişime hiç zaman kaybetmeden korkmadan teşebbüs edebilmek. Korkmaktan korkmayarak işe koyulabilmek… Bu değişime içinde bulunduğumuz gaflet uykusundan silkeleyecek, bu değişime can vermek için yeterli miktarda dermanımızın bulunması gerekir. Olanları yaşanmamış farz ederek belki o zaman o dermanı bulabiliriz. Aklımızı da herhangi bir sorunun çengeline takılı bırakmamak da gereklidir.
***
Yaşam karelerimizi bir bir gözden geçirip, nerden gelip nereye doğru gittiğimizi, bir bilinmezden başka bir bilinmeze doğru gidip gitmediğimizi bir düşünmek gerek. Zihin dünyamızı da sadece bunları düşünerek değil, kendi dışımızda olup bitenleri de gözlemleyerek meşgul olmak gerek. Yaşadığımız durumlar karşısında neden sonuç ilişkilerini sürekli kurarak düşünebilmek. Yoksa çevremizdeki diğer bireylere özgürlük nutuklarını havaya atarak, kandırabiliriz. Kendimizi geçici olarak rahatlatabiliriz.
***
Sınırsız özgürlük, bireyin iradesini saçmaya, anlamsız olana dönüştürür. Eğer sınırsız özgürlük olursa, hiç kimse insani davranışlarından dolayı sorumlu tutamaz ve suçlayamaz. Halbuki bir canlının ‘insan’ sayılması için, kendi yaptıklarından her şeyden sorumlu tutabilmesi önemlidir. İnsan, Yaratan tarafından doğruyu ve yanlışı seçme noktasında tümüyle serbest bırakılmıştır. Ama Yaratan tarafından hesaba çekilmesi için, tercihte bulunduğu, irade ettiği eylemlerin sonuçlarına katlanmak zorunda da bırakılmıştır. Yaratan karşısında düşünsel fantezilerini kendisi yaşamış gibi aktarmak hiçbir zaman olanaksızdır.
***
Birey, bir yanında yaşamın, diğer yanında ölümün yer aldığı dünyalık sırat alt geçidi geçiliyor. Ufacık bir sıkıntı, alt geçitteki yürüyüşün yönünü yaşamın bulunduğu yerden ölümün bulunduğu yere doğru sessizce kaydırabilecek. Belki önümüzde duran bir basit kâğıt üzerinde, bir tek yol bizim için en kısa yol görünse de, eğer o en kısa yol bizim yapmak istediklerimize cevap vermekten uzaksa, kısa diye o yolu tercih etmenin bir anlamı olmayacaktır. Dikkat edelim ki kısa yol bizi aldatabilir. Doğru adrese, doğru yoldan ulaşabilmek önemlidir. Bireyin bu süreçte, sadece ne aradığını değil, aradığı şeye nasıl ulaşacağını da bilmelidir. Birey düşünerek, iradesini kullandığı takdirde yolunu yordamını değiştirebilir.
Yaratanın kelamı olan, ‘(İhdinessırâtel müstakîm.) Bizi doğru isteyenin yol(un)a hidayet eyle.’ ayetleri dümdüz, vurgusuz bir cümle değildir. Bu cümle Yaratan’a içten gelen bir yakarıştır. Doğru isteyenin yoluna, hakikate kendi şah damarından daha yakın olan Yaratan’ı keşfetmesi ve kavramasıdır. Ama bilgisiz olarak bu doğru isteyenin yoluna ulaşılmaz ve bilgisiz elde edilemez. Bilgilerimizin hepsi doğru olmayabilir. Bizi yanıltabilen bilgilere de sahip olabiliriz. Usulüne uygun olarak pirincin içindeki taşların bir bir ayaklanması gerekir.
Bireye Yaratan tarafından, hayır ve şer, doğru ve yanlış, güzel ve çirkin arasında tercih yapma imkânı kendisine bahşedilmiştir. Yaşamımızda doğru bir tercihte bulunmak ümidiyle…