MÜSLÜMAN TOPLUMLAR VE KUDÜS
Toplum, din için sadece bir mekândır, hiçbir zaman yararlanabileceğimiz bir kaynak değildir. Din, toplumdan kaynaklanmadığından, tam tersine topluma yol göstermek, yön vermek için Yaratan tarafından gönderildiğinden dolayı; toplumun kendisi değil, toplumu bizzat şekillendiren bir etkendir.
Din, -cemaat liderleri üstlerine alınmasın (!)- insan kaynaklı da değildir. Eğer insan eyleminin veya şahsi düşüncesinin karıştığı bir din ise, o din artık orijinalliğini/aslını kaybetmiş ve tahrif olmuştur.
***
Toplumdaki din kavramı eğer şahıs ya da cemaat lideri olarak algılanıyorsa, siz düşünün ilmin ve cehaletin seviyesini. Toplumun bilgi/ilim düzeyi ile cehalet arasında ters bir orantı vardır. İlim arttıkça cehalet azalır, ilim azaldıkça cehalet artar. ‘Bilgiye -ilme- giden yol, cennete giden yoldur.’ (Hadis) gerçeğini bildiğimiz halde, bilgiye ulaşmanın kolay olduğu çağımızda cehaletin zirve yapmasının mantığı bir türlü bilinmez.
Tartıştığımız, çoğu zaman anlaşamadığımız, bizden farklı şekilde davranan insanlara genellikle onun dünya görüşü bizimkinden farklı der ve sitem ederiz. Ama dünya görüşü, bilimsel ve teknolojik faaliyetler de dâhil olmak üzere, insan davranışının gözlenemeyen temelidir. Bundan dolayı bizler dünya görüşümüze göre inanır, düşünür ve ona göre davranışlarımıza yön veririz. İnsanları bu noktada iki bölüme ayırabiliriz. Birinci bölümde Yaratan’a karşı sorumluluğunu bilen ve vahyi esas alan insanlar, ikinci bölümde de hayatının merkezinde vahiy olmayan diğer insanlar...Bu iki bölüm, Ekvator çizgisi gibi net bir çizgi. İki bölüm arasında kalan hiç kimse bulunmamaktadır.
Günümüzde tarafsızlık şemsiyesi altına girip, hümanizm, medeniyet, insanlık, çağdaşlık,… gibi birkaç kelam yapıp, hayatının merkezine ne koyduğunu diğer insanlardan saklayan bireyler, kişilere ve toplumlara göre renk değiştirenlerin, insanları yanıltmaya hakları yoktur.
Bizler tarafımızı saklamayalım, bilakis belli edelim. Toplumda duruşumuz net olsun. Örneğin, ‘Filistin - KUDÜS gibi ümmeti ilgilendiren bir konuda duruma bakışımız/tavrımız nasıldır? Bundan dolayı rahatsızlık duyduğumuz bir durum var mıdır? Yoksa bu konuda benim için bir problemim yok mu? Kalbimizin ritmini, hangi yönde attığını, herkese gösterecek bir cesaretimiz var mı? …’ gibi sorularla kimlik tercihimizi, şahsiyet seçimimizi netliğe kavuşturarak, tarafımızı belirlemeliyiz.
***
Manevi içerikten yoksun Yaratıcıyı inkâr ile ortaya çıkan hiçbir bilgi insanlığa rehber olamaz. Günümüzde toplumda ahlâkın zayıflamaya yüz tutması ile birlikte bilimsel bir durağanlık başlamış, bu sıkıntılı durum toplumun hemen hemen her kesimine -kurumuna- sirayet etmiş ve her kesim -kurum- bir diğerinin yıkılmasına yol açarak var olan bilimin de -ilmin de- çöküşünü hazırlamıştır. Hâlbuki Yaratan; İslam dinini anlama, yorumlama ve hayata uygulama hak ve yetkisini, yarattıkları arasında en değerli varlık olan insana vermiştir. Ama insan, yüzünü asıl kaynağa değil de, neden batıya çevirir ki? Dermanı uzaklarda neden arar ki?
***
İnsanlık tarihi kesintisiz bir süreçtir. Kesin çizgilerle ayıramayız. İnsanlığın düşünce tarihi, insanlık tarihinde devamlı bir değişme hâlindedir. Bu değişme hiçbir zaman belli bir nokta da durmayacaktır. Hiçbir medeniyette aynı şekilde, aynı kalamayacaktır. Her şey değişimden nasibini alır ve yoluna devam eder.
Bir toplumda geri kalmışlık gerçeğini kabul edip, zararın neresinden dönülse kârdır denilerek bir yerden başlamak gerekir. Ama bir toplumda en başta bilgi -ilim- edinme faaliyetlerinin başlatılabilmesi için o toplum bireylerinin bilgi -ilim- faaliyetlerine müsait bir zihniyete sahip olmaları gerekir.
İslâm hem belli özelliklere sahip bir dinin hem de bu dinin tarih içerisinde meydana getirdiği bir medeniyetin adıdır. Çoğu zaman bizler, dinin meydana getirdiği medeniyeti, o dinle karıştırmaktayız. Dualarımız medeniyetin meydana getirdiği dini değil, dinin meydana getirdiği medeniyette çalışanlardan olmamız ümidiyle yaparız.
***
İnsanların en hayırlısı, mutluluğunu insanların mutluluğunda ve irşad edilmesinde görür. Sevincini onların sevindirilmesinde ve kötülüklerden korunmasında sayar.
Medeniyet içerisinde yapılacak işlerin en iyisi ve üstünü de, hem sahibine hem de ailesinden bütün insanlığa kadar insanlara yararı olan iştir.
***
Kudüs; İSLAM ’ındır, onurumuzdur, kutsal davamızdır. Üstad Necip Fazıl KISAKÜREK, ‘Yıkılasın İsrail! Enkazını göreyim! Sana ülke diyenin, yüzüne tüküreyim!’ diyerek tarafını belli etmiş, rahatsızlığını dile getirmiştir. Biz Müslümanların sadece İsrail’e ve yandaşlarına sitem ederek, aleyhlerinde slogan atarak ve ürünlerini bazen protesto edip almayarak tepkimizi göstermemiz yeterli değildir. Artık Yaratan’ımızın rızasına uygun olarak yaşamak için, düşündüklerimizi pratiğe dökmenin zamanı geldi. Aksi halde zalim(ler)in zulmüne boyun eğmiş oluruz.
‘8 milyonluk İsrail için, 1,5 milyar Müslüman Ebabil bekliyorsa; Ebabiller gelse İsrail’i değil, bizi taşlar…’ (Prof. Necmettin ERBAKAN)
Ves selam….