Bir genç kız...
Sosyal medya aracılığıyla varlığını bir çok kesime hissettirebilmiş, yakalandığı amansız hastalık ve onunla savaşı ile gündem olmuş, vefatıyla da bir çok insanı hüzne boğmuş, bir çoğuna da umudu öğreterek gitmiş....
Allah rahmet eylesin...
Sözün bittiği yer...
Neslican Tay...
Ölümüne kişisel açıdan baktığımda kendisi ve ailesi açısından ne kadar zor bir durum olduğunu anlamakta zorlanmıyorum...Ancak toplumsal ve sosyolojik açıdan bakınca benim için farklı okumalar yaptıran bir olay olduğunu söylemeden edemeyeceğim.
Öncelikle toplumumuzda hızla yaygınlaşan sosyal medya alışkanlığının bizleri getirdiği boyutların ne denli endişe verici olduğunu... Sonra da sosyal medyanın insanların ego ve narsist duygularını nasıl beslediğini...
***
Sözün tam burasında genç kızın ölümünün söyleyeceklerimle çok ilgisi olmadığını kesinlikle belirtmem gerekir. Çağrışım yaptığını söyleyebilirim sadece. Sonra da bu alanda uzun süre gözlemlediğim şeyler sıra sıra düşünce dünyamda dizildiğini...
Paylaşmak istedim... Hasbihal etmek isteyen dostlarım, buyrun bundan sonraki satırlar sizin için :)
***
Öncelikle sosyal medyanın insanın paylaşma duygusunu tatmin ettiği, bazen de beğenilme duygusuna iyi geldiğini de inkar etmediğimi belirtmek istiyorum. İnsanın beğenilme arzusunun makul seviyede olduğunda anlaşılabileceğini de.
Beni kaygılandıran, insandaki bu makul beğenilme duygusu değil elbette. Ancak bu duygunun hayatın merkezine alındığını ve bunun toplum içinde hızla yaygınlaşıyor olduğunu görünce endişelenmekten kendimi alamıyorum.
Sosyal medya kullanıcılığı çılgınlık boyutuna ulaşmadığı sürece zararsız gibi görünüyor. Ancak şimdilerde sosyal medya kullanıcılarının yaşadıkları psikolojik travmaları gördükçe bu alışkanlığın çok da masum olmadığını görmek için uzman olmaya gerek yok diye düşünüyorum.
İnsanların hayatı yaşamak için değil paylaşmak için yaşadıklarını iddia etsek haksız olur muyuz sizce?
Sosyal medyanın narsizm (kendine aşık olmak) ve hedonizm (hazcılık) i besleyen çok ciddi bir damar haline geldiğini görüyor ve bu konuda hakikaten çok üzülüyorum.
***
Basit bir evlenme teklifi olayına bu açıdan birlikte bakalım ister misiniz?
Bizim toplumumuzda evlilik iki kişinin bir araya gelmesi olduğu kadar ailelerin ciddi bir aktör olarak içinde yer aldığı bir kurumdur. Ayrıca anne-babanın onay ve düşünceleri de en az gençlerin düşünceleri kadar önemlidir.
Bizim kültürümüzde gençler birbirini görür, beğenir. Onaylamak ise anne babanın işidir. Kız, anne babasından istenir yani. Kurulan ilk cümle ise ''Allah'ın emri, peygamberin kavli''dir.
Şimdilerde evliliğin ilk aşamalarında çılgınlık boyutuna vardırılan bir evlilik teklifi mevzusu var ki evlere şenlik. Çılgınlık diyorum çünkü daha dün akşam haberlerinde evleneceği kıza sıra dışı bir evlilik teklifi yapmak için içi su dolu bir mekanizmaya giren ama oradan çıkamayıp maalesef ölen bir genci hep birlikte konuştuk.
***
Geçmişte bir arkadaşım, aile arasında söz kesildikten sonra evlenme teklifi merasimi için damat beyle bir çay bahçesine gitmiş, onun yaptığı evlilik teklifini kayda alıp bize dinletmişti. Dinlediğimde gördüğüm şeye çok şaşırmış, popüler kültürün insanı nerelere sürükleyebileceğini düşünmüş ve oldukça kaygılanmıştım. Damat adayı görünüşte evlilik teklifi yapıyordu, ancak kullandığı cümlelerin internetten beğendiği bir evlilik teklifi cümlesinden alındığı o kadar belliydi ki... Daha da garibi bu cümleleri eşi olacak arkadaşıma kendi cümleleriymiş gibi sunmasıydı. O gün nereye bu gidiş, demiş ama işin şimdiki geldiği boyuta kadar gelebileceğini tahmin bile edememiştim.
Geçen zaman içinde bu çılgınlık öyle arttı ki arık insanlar sıra dışı ve özgün bir evlilik teklifi yapabilmek için bildiğiniz, canlarını ortaya koymaya başladılar. Yamaç paraşütlerinde yapılan teklifleri mi dersiniz uçarken, kaçarken, her yerde farklı farklı evlilik teklifleri yapılıyor artık. Evliliklerin kaç gün sürdüğü ayrı bir konu ancak bu tekliflerin kayıt altına alınarak her platformda kullanılması üzerinde biraz durmak lazım.
İki kişi arasında yaşanmış çok özel anların sosyal medya aracılığıyla paylaşılması ve belki de sadece bu paylaşımlar için yaşanıyor olması toplum olarak bir travma yaşadığımızın resmidir.
Geçen gün bir Tv kanalında yarışanlarına araba veren yarışmalardan birisine rastladım. Çiftler bir araba için yarışıyor gibi görünüyordu ama araba için yarışmaktan çok evlilik tekliflerini yarıştırıyor gibiydiler. Gördüğüm bu manzara karşısında yıllar önce yapılmış evlilik tekliflerinin de aslında böyle günlerde anlatmak için yapılmış olabileceğini düşündüğüm için kendimi çok da haksız bulmadım.
Evlilik teklifi konusu çılgınlıklarımız içinden seçtiğim sadece bir örnekti. Yaşadığı her şeyi milletin gözüne sokmak için yaşayan garip insanlardan oluşan bir topluma evrildiğimizi sadece ben görüyor olamam.
Bunları düşünüp dururken Neslican kardeşimin ölümünden sonra bir kere daha irkildim. Bizde bu istidat olduğu sürece yakın gelecekte amansız hastalıklara yakalananların bu tarz paylaşımlarla gündemimize girmeleri kaçınılmaz olabilir.
Neslican kendi dünyasında masumane olarak yaşadığı şeyleri insanlarla paylaşarak olumlu enerji elde etmek istiyordu belki de. Elde etti de. Milyonlar dua etti onun iyileşmesi için. O, hastalığıyla mücadele etmeyi değil savaşmayı seçmişti, belki de mücadelenin adına savaşmak demişti ancak bizim kültürümüzde ayakta kalmak için direnmenin çok önemli bir özgüven unsuru olmasına karşın bunun adını savaş koymak yoktu. Biz hastalıkların takdir-i ilahi olduğuna inanır onlarla savaşmayı değil mücadele etmeyi tercih ederiz.
***
Bu önemli noktayı vurguladıktan sonra son olarak fotoğraf çekme alışkanlıklarımızı kısaca sorgulayarak hasbihalimize son verelim ne dersiniz?
Eskiden biz fotoğraflarımızı hatıra olsun diye çekerdik öyle değil mi? Sararıncaya kadar saklardık bir de...
Şimdilerde de insanlar fotoğraf çekiyor. Ancak sadece kendisini çekip saatlerce düzenleme yaptıktan sonra sosyal medyaya atıp ordan aldığı beğeni ve yorumlarla hedonizmi zirvelerde yaşayan insanlığa bakınca ben geleceğimiz açısından gerçekten çok korkuyorum dostlar.
Gençler ailece bir yere gitmiş olsalar bile tek kişilik fotoğraflar çekmeyi tercih ediyorlar. Onların aile ve sevdikleriyle yaşadıklarını ölümsüzleştirmek yerine hiç tanımadığı insanların beğenilerini önemsemelerine bakınca geleceğimizden kaygılanmamak elde değil. Kaybolan değerlerimiz ve gençlerimizin sevdiklerine kapatıp dünyaya açtıkları sosyal ağlarda tek kişilik ölümler yaşadığını görmüş olmak sizce de çok ürkütücü değil mi?
Tek kişilik fotoğraf kareleriyle başlayan tek kişilik hayatlar... Duygular tek kişilik... Dünyalar da..
Bunun yanında sosyal medya aracılığıyla tüm toplumla birlikte nefes almayı tercih eden insanlık...
Ve...Sosyal medya denilen yeni dünya...
Doğmamış çocuğa don biçmeyen bir nesilden Baby Shower partilerine...
Hey gidi insanlık hey!!!