Korona virüsün dünyanın başına bela olmasının üzerinden neredeyse bir yıl geçti.
2020 yılı boyunca çok büyük sıkıntılar çekti dünya. Sokaktaki insandan devletlerin başındakilere kadar tüm dünya çok yıprandı.
Yaşadığımız zor bir yılın ardından birçoğumuz kendimize bile itiraf etmekten çekindiğimiz şeyler hissediyoruz.Her şey 2020 ile başladı da 2021 girince her şey bitecek gibi bir his...Yılın sonu gelmeden deprem çığ doğal afet ne varsa yaşansın bitsin gibi bir şey.
İlk zamanlarda bize çok uzak bir coğrafyada ortaya çıkan bir virüsün bu kadar kısa sürede bize kadar geleceğine çok da ihtimal vermiyor gibiydik. Sonra çok geçmeden ülkemizde bir kişide göründü. O gün ülke olarak hepimiz sanırım birbirine yakın şeyler hissettik. Vücudumuzun herhangi bir yeri hastalandığında nasıl ki tedaviyle düzeliyorsa korona virüsünün de öyle bir şey olduğunu düşünüp yayılmadan bir kaç kişiyle bitebileceğine inandık. Sonra sayı artmaya başladı. Biz ise hastalananların hepsinin birbiriyle temaslı kişiler olmasından umut devşirmeye çalıştık.
Yine de ilk o gün tek tük de olsa maske takanların görünmeye başlandığı gündü. Herkes ilk maske taktığı o günü hatırlarsa büyük ihtimalle aynı şeyler gelecektir gözünün önüne. Çoğumuza maske takmak bir tuhaf geliyordu. İlk günlerde zorunlu da olmadığı için ne takmasak o kâr modundaydık.
Sonra yaygınlaştı tabi. Artık öyle bir âna geldik ki şimdi yeter ki kimseye bir şey olmasın biz gece bile maskeli kalmaya razı olabilecek durumdayız.
Ancak her şey o kadar kolay değil tabi...
Ne kadar dikkat edersek edelim hastalık yayıldı ve çok hızlı bir şekilde sevdiklerimizden bizi ayırmaya başladı. Zaman ilerledikçe her gelen gün önceki günü aratmaya başladı. Daha çok hasta ve ölüm haberi duyuyoruz artık.
Duyduğumuz her haberle daha bir üzülüyor -tanıdık tanımadık- hastaneye yatan herkes için içten dualar ediyoruz. Bazen yüreklerimizin dua dua eridiğini hissediyoruz. Hele bir de tanıdığımız biri o zor sürece girdiğinde dua etmiyor dua oluyoruz adeta... Yerden göğe uzanan, yürek tınısında dualar gönderiyoruz arşın sahibine. Sabrın kapılarını da dua arşınlarken, rahmete muhtaçlığımız kadar gönül rengiyle boyuyoruz avuçlarımızı...
Bazen kabul olduğunu hissediyoruz dualarımızın. Çok şükür hastaneden çıkmış sözleriyle teselli oluyor umutla doluyoruz. Sanki yeniden doğduklarını hissedip gibi yüreğimize basıyoruz sevdiklerimizi.
Bazen de kabul olmuyor dualarımız. Vakit saat doluyor ve bir ayrılık rüzgarıyla ta uzaklara gidiyor dostlarımız. İşte bu ayrılık bestesi çalmaya başladığında asıl imtihanın geride kalanların imtihanı olduğunu anlıyoruz.
Kimsesiz kazılan mezarlar, buz gibi yalnızlık ve bir dost tesellisinden mahrumiyetle bağrına taş basanlar... Bir de sevdiklerinin acısını paylaşma nimetinden mahrum kalan uzaktakiler...
Uzaklık uzadıkça acıdan taşa kesen yürekleriyle tutamadığı ellerin sahiplerinin acısıyla dua dua eriyenler...
Biz eşimiz dostumuz öldüğünde ölü evini günlerce boş bırakmayan bir kültürden gelen bir toplum olarak bu yeni tip cenaze merasimlerini hiç sindiremedik içimize. Bizde eskiler ''insanın ölüsüne de dirisine de insan lazım'' derlerdi. Bir kap yemek yapar koşardık her akşam cenaze evine. Günler geçip de insanlar azaldığında cenaze sahipleri zor günlerini bir nebze atlatmış olurlardı.
****
Şimdi 2020 bitiyor...
Nefeslerimizi artık dostlarımıza bir şey olmasın, diye tutmuş gibiyiz...
****
Geçtiğimiz gün (30.12.2020 ) aramızdan ayrılan Saadet Partisi kurucularından, Necmeddin Erbakan hocanın yol arkadaşı, hayırsever iş adamı Akyem ve Beyza piliç yönetim kurulu üyesi Adana halkının yakından tanıdığı kıymetli insan Süleyman Çalışkan da ayrıldı aramızdan. Adana'da belli bir kesimin kendisiyle mutlaka bir yaşanmışlığı olan gönüllerde bıraktığı izle uzun süre yaşamaya davam edecek gibi görünen çok kıymetli bir insandı kendisi. Hastanede yattığı süre zarfında her gün dua etmeyip dua olma halini yaşadığım baba dostu kıymetli insan... Yolun açık olsun...
Hani bazı insanlar vardır onlar öldüklerinde artlarından sadece gıpta ile bakarsınız...
Gidişleriyle bir can verme değil de başka bir aleme açılan kapıdan huzura doğru geçip giden bir insan olduklarını hissettirirler size...
Ölümüyle tam da bunları yaşadığım Süleyman Çalışkan bir çok insan için olduğu gibi bizim evimiz için de çok şeydi... Öncelikle babamın tek diyebileceğim kadar müstesna bir dostuydu.Ondan ''Çalışkan'' diye bahsederdi. Ve çok şey anlatırdı.
Ben ise ilk kutsal mekanlardan getirip bana verdikleri bir kolyenin burnumda halâ duran kokusuyla başlayan bir dizi anıyla hatırlayacağım kendisini. Onları tek tek burada yazmayacağım elbette. Ama onun çocuk yüreğimin babama ayırdığım en güzel yerine çok yakın bir yerde durduğunu ve babamın can dostu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Daha geçenlerde bir vesileyle uğradığım Akyem fabrikasının tozlu bahçesinin belleğimde canlandırdığı anılara bakınca hepsinin bu günkü gibi taze olduğunu görebiliyorum. İz bırakan önemli insanlar öldüklerinde aslında dünyada bir parçalarını bırakmış gibi olurlar. Ve insanların kalpleri atmaya devam ettikçe bıraktıkları izlerle yaşamaya devam ederler.
Bu anlamda Sayın Süleyman Çalışkan da aramızda uzun süre yaşayacak gibi duruyor. Kendisine sonsuz rahmet dilerken yakınlarına ve sevenlerine Allah'tan sabırlar diliyorum. Adaşı olan babamla da güzel bir buluşma yaşamışlardır inşallah, diye umut etmek istiyorum.
Sözün burasında hazır yeni bir yıla da giriyorken, gelin bu yılın sonu bireysel yaşamlarımızın yoğunluğundan birbirimize vakit ayırmadığımız zamanların bir tevbesi olsun diye bir söz verelim mi dostlar ne dersiniz?
Rabbimiz içinde olduğumuz şu zor günlerden bizi kurtarsın, sonrasında da özlediğimiz dostlarımıza kollarımızı kocaman açarak sarılalım inşallah. Bırakalım çağın teknolojik gelişmelerini artık yüreklere bakalım.
Bakın giden gelmiyor. Dostluklarımızı, kaybettiğimiz değerleri artık yeniden inşa etmenin zamanı geldi. Bırakalım cuma günleri mesajlar atmayı, dostlarımıza yürekten sarılarak cumanın bereketini gerçekten yaşayalım. Ölüm bizi birbirimizden ayırmadan yeniden birbirimizi özlemeyi öğrenelim.
2020 ye veda ettiğimiz yeni bir yılın başından 2021'e daha bir umutla bakalım.
Yarınlarımız bu günümüzden, gelecek yıllarımız geçmiş yıllarımızdan, ömrümüzün kalanı geçeninden daha güzel olsun. Yarınlar umut olsun.